Artuklularda Din – İlim – Eğitim

Artuklular, doğrudan doğruya din alanında oldukça önemli ve etkileri günümüze kadar gelen hizmetler yapmışlardır. Örneğin cami ve mescitler yaptırmışlardır. Vakıflar tesis etmişlerdir. İslam alimlerinin ve büyüklerinin önünü açmışlardır.

Medreselere özel bir önem vermişlerdir. Bazı Artuklu hükümdarlarının medreselerde medfun bulunmalarının (Abdulgani Efendi, 1999: 48 vd.; Dolapönü, 1972: 44, 57, 61) da onların eğitime verdikleri önemi gösteren hususlardan biri olduğu söylenebilir. Hükümdarlar, medreselerin bir medeniyetin inşa ve devamında aslî unsurlar olduğunu düşünerek hareket etmişlerdir.
Artuklular döneminde Mardin ve çevresinin bir ilim ve kültür merkezi haline geldiği söylenebilir. Mesela Necmeddin İlgazi zamanında Mardin’de tıp alanında önemli hekimler yetişmiştir. Fahru’l-Mardinî bunlardan biridir (Aydın vd., 2001: 91). Ayrıca örneğin İlk Mardin Artuklu hükümdarı İlgazi’nin oğlu Hüsameddin Timurtaş (1123-1153), başka imar ve inşa faaliyetlerinin yanı sıra büyük bir kütüphane yaptırmış ve önemli vakıflar kurdurmuştur.

Eğitime büyük önem verdiği anlaşılan Hüsameddin Timurtaş, ilmin yükselmesi için elinden geleni yapar, alimleri himaye eder ve kendisi de ilim ve kültürle hemdem olurdu. İbnu’l-Ezrak’ın alim, zeki ve yetenekli dediği (1992: 40-41, 96) Hüsameddin Timurtaş’ın zamanında Mardin, alimler ve şairler kenti olmuştur (Aydın vd., 2001: 94). Mardin’deki Hüsamiye Medresesi ve karşısındaki cami yine onun eseridir. Artukluların ilk medresesi İlgazi zamanında 1123 yılında Halep’te yapılmıştır. Bu sırada İlgazi’nin kardeşi Süleyman burada vali idi. Medreselerin kurulmasının, İslamî ilimlerin öğrenilmesi yanında Ehl-i Sünnet’in güçlenmesi açısından da işlevleri olduğundan bahsedilebilir. Yine Necmettin Alpı (1153-1176), ilim ve eğitime önem veren bir Artuklu hükümdarı (Dolapönü, 1972: 44) olarak karşımıza çıkmaktadır. Necmettin Alpı (1153-1176) zamanında Kızıltepe (Koç Hisar) bu hükümdar tarafından inşa edilen cami mescit, medrese, kervansaray, hamam ve çarşılar ile kültür ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Mardin Ulu Camii onun eseridir. Camiyi kendisi başlatmış, oğlu Kutbeddin İlgazi bitirmiştir. İlgazi tarafından 1177 Ramazan’ında tanzim edilen vakfiyesi bu medeniyet eserinin camii, mederese ve diğer binaları ile bir külliye olduğunu gösterir.

Bu külliyede Şafii ve Hanefi müderrislerden tutun, kapıcılara kadar pek çok kişi de istihdam edilmiştir (Turan, 1980: 212-224). Bunların dışında Mardin Artuklu hükümdarlarından II. İlgazi’nin oğlu Artuk Arslan zamanında Mardin’de Hatuniye medresesi (1205), Harezm’de Şeyh Taceddin Mesud Medresesi (1212) ve Koçhisar’da Ulu Cami (1204) yaptırılmıştır. Artukluların kurduğu medreselerde İslamî ilimlerin yanında tıp, riyaziye ve felsefe de okutulmuştur (Sevim, 1991b: 417). Artuklular, sanatsal çalışmalarla da dine hizmet etmişlerdir. Artuku sanatı, o dönemde ve sonrasında İslam’ın yerleşmesi bakımından diğer alanlardaki faaaliyetler kadar işlevlerde bulunmuştur (Altun, 1991: 418; Beyazıt, 2007). Cami, minare, medrese, köprü gibi yapılarda geçerli Artuklu sanatı, kendine has özellikleriyle İslam kültürünü yansıtmaktadır.

Artukluların bu hizmetlerini örneklerle çoğaltabiliriz. Fakat konunun anlaşılması bakımından bu kadarı kafidir. Son tahlilde Artuklular, din, ilim, eğitim ve kültür hizmetleriyle toplumda çok temel ihtiyaçların karşılanmasında aslî roller üstlenmişlerdir. Onların kurdukları ilim merkezlerinde İslam dünyasında hep anılacak önemli alim ve düşünürler yetişmiştir.

Din, ilim ve eğitim alanındaki faaliyetlere ve hareketliliğe bakıldığında hem yönetimin hem de başta Ulema olmak üzere toplumun önde gelenlerinin ve hem de toplumun genelinin bu alanlara ihtiyaç duyduğu ve de itibar ettiği anlaşılır. O dönemde camilerin, bir sosyal kurum olarak toplumun bir çok ihtiyacının, özellikle örgütlenme, toplanma, ilk, orta ve yüksek düzeyde eğitim, yetişkinlerin eğitimi, sosyalleşme gibi ihtiyaçlarının, askeri ihtiyaçlarının karşılandığı bir merkez olduğu düşünülürse, onların yapılmasının ve onarılmasının toplum ve yönetim için ne kadar hayati olduğu anlaşılabilir. Bu yönüyle cami gibi merkezleri, o dönem için hayatın temel ihtiyaçlarının karşılandığı kurumlar olarak da görmek gerekir.

 

Yorum yapın