Kur’ân ve Sosyoloji İlişkisi

Yaşadığımız toplumun, davranışlarımızı etkilediği ve bizi şekillendirdiği bilinen bir husustur.

Sosyal bir varlık olan insan, elbette yaşadığı toplumsal    çevreden    etkilenir    ve    bir    coğrafyada    yaşanan  kültür değişmeleri, orada yaşayan fertlerde farklı yansımalar meydana getirir. Zira aynı toplumda yaşayan fertlerin yaratılıştan getirdikleri değişik kabiliyet ve mizaçları, değişik tepkiler ortaya koymalarına sebep olabilmektedir.

Bilindiği gibi din, toplum fertleri arasında ortaklaşa paylaşılan, onların hayatlarında etkili olan kültürün en temel parçasını meydana getirir. Bununla birlikte hızlı sosyal değişmelerin yaşandığı çağımızda, karmaşık bir nitelik kazanan sosyal yapıya, geniş ve kapsamlı açıdan bakarak sosyal gerçeği anlayabilmemiz için, beşerî bilimlere ve sosyolojiye büyük görevler düşmektedir.

Kur’ân, manasının çözümlenmesini ve anlaşılmasını, çözümlenen bu anlamın onun indirildiği dönemlerden bugünlere/geleceğe taşınmasını hedeflemektedir. Sosyoloji de içtimâî yapının anlaşılmasına  çalışmaktadır. Dolayısıyla farklı iki konudan bahseden bu iki kavramın, ilk bakışta aralarındaki ilişki nedir? diye düşünülebilir. Eğer bu iki kavram arasında iddia edildiği gibi bir ilişki varsa, bu amaç açısından mı yahut konu ve metot açısından mıdır? Başka bir ifadeyle bu kavramlar hangi alanlarda birbiriyle kesişmekte veya örtüşmektedir. Çalışmamızda bu ilişkiyi değişik boyutlarıyla ele alıp, Kur’ân’da geçen sosyolojik temalara kısaca değindikten sonra, Kur’ân ve sosyolojinin hedefleri açısından bir mukayese ve değerlendirme yapacağız.

En özlü tarife göre Kur’ân-ı Kerîm, “Cebrâil vasıtasıyla, Hz. Peygamber’e vahy yoluyla Allah katından indirilmiş, Mushaflarda yazılmış, lafzının okunmasıyla ibadet olunan, kendisine has özellikleri ihtiva eden Allah kelamı”dır.

Kur’ân’ın indirilme amacı; öncelikle Arap toplumunu, içinde bulunduğu cehaletten ilme ulaştırmaktır. Fakat Kur’ân’ın daveti, özel değil geneldir. Anlamları da sınırlı değil, sınırsızdır. Bu sebeple Kur’ân’ın anlamlarını, indirildiği sırada Arap’ların ulaştığı ilmî seviyeye tahsis etmek mümkün değildir. Kur’ânî kavramlarla ifade edilen anlamların anlaşılmasında, anlayışların her devirde değişik olması makul bir iştir. Kur’ân’daki bilgiler ona has bir üslupla insanlara bildirilmiştir. Onu dikkatle inceleyen, temel işlev ve hükümlerini tetkik eden bir kişi, onun sadece indirildiği Arap toplumuna değil, kıyamete kadar gelecek olan tüm fert ve toplumlara hitap ettiğini, insanların ferdî ve toplumsal, temel ihtiyaç ve sorunlarına cevap verebilecek nitelikte olduğunu görecektir.

Sosyoloji kelimesi, Latincetoplum’ (cemiyet) anlamına gelen ‘socius’ ve Yunan’ca bilgi anlamına gelen ‘logos’ kelimelerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan bir terimdir. Bizim dilimizde önceleri ‘ictimâiyat’ ve ‘ilm-i ictimâ’ ve daha sonra da ‘toplumbilimi’ şeklinde isimlendirilmişse de, günümüzde ‘sosyoloji’ terimi daha yaygın9 bir şekilde kullanılmaktadır.

Sosyoloji veya toplumbilim, “insanların bir arada yaşadıkları gruptaki, grup içi davranışlarını ve toplumdaki bireylerin belirli davranışlarda bulunmasını etkileyen toplumsal kurumları ve güçleri inceleyen” bir bilim dalıdır. Sosyolojinin, İktisat, Hukuk, Din, Ahlâk gibi diğer bilim dallarından ayrı ele alınması gerektiğini söyleyenler olduğu gibi, bu bilim dallarından ayrı olarak ele alınamayacağını söyleyenler de vardır. Kur’ân, itikad, ahlâk, ibadet ve muâmelât gibi konuların yanında; bir takım ilim  dalları  ile  ilgili,  doğrudan  veya  dolaylı  birçok      bilgiden bahsetmektedir. Ancak Kur’ân’ın sosyal bilimleri doğrudan kendisine konu olarak almadığını da söylemeliyiz.

İslâm ve dolayısıyla Kur’ân, bu dünyada ve yaşanılan toplumda insanın Rabbiyle, nefsiyle ve toplumla olan irtibatını düzenlemenin zaruretine inanır. Kur’ân, daha genel bir ifade ile din, hayatın her alanını, insanın hem iç, hem de dış dünyasını aynı anda kuşatır. Kuşatmakla da kalmaz, hayatı anlamlandıran bir dünya tasavvuru oluşturur. Yani Kur’ân muhatabı itibariyle insana ve daha geniş manasıyla cemiyete hitap etmek için gelmiştir. Onun objesi insan ve cemiyettir. Yeryüzünde ahlaki temellere dayanan bir toplum oluşturmayı hedeflemektedir. Kur’ân bu bağlamda ahlakîdinî bir vahiydir ve diğer konuları ve alanları bu asıl konuya destek verdiği kadarıyla söz konusu etmektedir. Çünkü Kur’ân metnini sadece kendi tarihsel bağlamında ve dil kuralları içinde anlamaya çalışmak yeterli değildir. Onu anlama faaliyeti, tarihsel uzaklığı aşıp, bugün için tam olarak ne anlama geldiğini ortaya koyma çabasıdır.

Bu durumda, gayet tabii ki bir anlamda, insana ve yaşadığı cemiyete yön veren sosyolojinin kanun ve ilkeleri, Kur’ân-ı Kerîm’in kendi bakış açısıyla, temel mevzuları arasında olacaktır. Bu açıdan acaba Kur’ân’da geçen sosyolojik temalar nelerdir?

Kur’ân-ı Kerîm, eski ve yeni ilimleri kendisinde toplamıştır. Ancak bu aranılan her şeyin onda bulunacağı anlamında değildir. Böyle bir arama gayreti içerisine girmek yanlış olur. Çünkü Kur’ân bir tarih, kelam, bilim, sosyoloji kitabı olmadığı için bilimsel bir takım ifadeleri onda bulmak mümkün değildir. Ancak bu imkansızlık, Kur’ân’da bu gibi ilimlere ışık tutacak bilgiler bulunmaz demek değildir.

Beşerî ve modern bilimler, insanların ihtiyaçlarını temin adına, sonradan ortaya çıkmış bilimlerdir. Böyle olunca sonradan ortaya çıkan bilimlere ait kavramları Kur’ân’da aramak ve bulamayınca da, “Kur’ân’da bu bilim veya kavramlar yok” demek, en hafif ifadesiyle Kur’ân’ı layıkıyla tanımamanın ifadesidir. Çünkü Kur’ân kendisini: ‘hakkında şüphe olmayan bir kitap’ diye anlatmaktadır. Âyette de ifade edildiği gibi Kur’ân-ı Kerîm, diğer modern bilimlerdeki deney ve denemelerin tersine yanlışlanamaz ve kendisinde şüphe olmayan bir kitaptır.

Tarihte meydana getirilen dinî kültürel ürünler elbette ki insan tarafından üretilmiştir. Dindar insan açısından düşündüğümüzde, insan eylemlerinde temel unsur dindarlaşma duygusudur. Ancak söz konusu ürünlerde değişik faktörlerin rol oynayacağı da bir gerçektir. Bu sebeple dinî kültürel eserlerin sosyolojik bir okumaya tabi tutularak disiplinler arası  bir çalışma ortaya konulması gerekmektedir.

Kendimizi ifade etmede ve modern bilimlerle ilişkimizde, mevcut gerçekler ve şartlara göre mi dini anlayıp algılayacağız; yoksa  Kur’ân’dan hareketle mi kendi gerçekliğimizi ve dünyayı   algılayacağız? Yaşananlardan ve gelişmelerden anladığımız kadarıyla, herhalde bir sarkaç gibi, ikisini de bir arada başarmamız gerekmektedir.

Netice olarak denilebilir ki, Kur’ân bir yandan insanın amelî,  ahlâkî, pratik hayatını yönlendiren kuralların kaynaklığını oluştururken, bir yandan da insanın fikrî çabalarına ilham veren bilgi kaynağıdır. İnsan onunla doğal ve sosyal muhitini şekillendirerek, kendi hayatında ve toplumda değişiklikler yapar. Dolayısıyla Kur’ân-ı Kerîm, sosyolojik muhtevası oldukça ilgi çekici bir kitap olup, bu bilime, kendine has zengin ve özgün perspektifler sunabilir.

Yorum yapın