Sosyoloji ve Sağduyu

Sosyoloji, sıkça vurgulandığı şekilde insan dünyası hakkında düşünme biçimidir.

Ancak aynı dünya hakkında başka şekillerde de düşünme söz konusudur. Öteki yollar arasında sağduyu özel bir yer işgal eder. Sağduyu, dağınık, sistematik olmayan, genelde bağlantıları belirsiz, söze dökülmeyen bilgidir.

Sosyolojik bilgiyi oluşturan hemen her şey, sıradan insanların normal günlük hayatlarında yaşadıkları şeylerdir.

Sosyoloji sağduyudan farklı olarak kalıplaşmış ilişkiler (patterned relations) üzerinde durur ve toplumsal değişmeyi sağduyudan farklı olarak daha geniş bir perspektiften inceler. Sağduyu, daha çok bizim geçmiş deneyimlerimize dayanır ve mevcut bilgilerimiz toplumsal algımızı çok büyük ölçüde etkiler41. Bu konuda şöyle bir eski bilmece mevcuttur: Bir adam ve oğlu otomobil kazası yapar. Kazada baba ölür. Çocuk hızla hastaneye götürülür. Ameliyatı yapacak doktor gelir ve çocuğa bakarak, “ben bu ameliyatı yapamam, bu benim oğlum” der. Bu ameliyatı yapamayacağını söyleyen doktor kimdir? Bir çok insan, ameliyatı yapan doktorun erkek olması gerektiği konusunda koşullandığı için, cevap bulmakta zorlanmaktadır. Elbette doktor çocuğun annesidir.

Sosyoloji, sağduyudan farklı olarak, bilimin vasfı olduğu kabul edilen sorumlu konuşmanın katı kurallarına kendini uydurmaya gayret eder. Buna göre sosyologlardan beklenen, mevcut kanıtlarla desteklenmiş önermeler ile ancak geçici, sınanmış bir tahmin statüsüne hak kazandırabilecek önermeler arasında herkesin görebileceği ve anlayabileceği ayrımlar yapmaya özen göstermesidir. Sosyologlar, en çok gönül verdikleri inançlar bile olsa, yalnızca kendi inançlarından kaynaklanan fikirleri, bilimin genelde saygın otoritesini taşıyan sınanmış olgular olarak göstermekten sakınacaklardır42. En azından prensipte, sosyolojik araştırmaların tarafsız olması beklenilmektedir.

Yorum yapın