Toplumsal Değişme

Değişim, belli bir zaman içinde gerçekleşen farklılıklardır. Değişim kavramı gelişme kavramıyla sıklıkla karıştırılır. Değişimde esas olan neyi neden değiştirmek istendiğinin açık seçik tanımlanmasıdır.

Toplumsal değişim, toplumsal yapıda meydana gelen değişimdir, yani toplum içinde çoğunluk tarafından paylaşılan örüntülerde zaman içerisinde görülen değişim. Feodal Avrupa ile modern Avrupa arasındaki ya da Çarlık Rusyası ile Sovyet Rusyası arasındaki farklılaşma sosyal yapıdaki bir değişimi ifade eder.

On dokuzuncu yüzyılda yaşayan klasik dönem sosyologları, kendilerinden önce ortaya çıkan ve feodal dönemi ifade eden “eski rejim” kavramlaştırmasından sonra bu eski sosyal yapı ile modern sosyal yapıya hem sosyolojik bir isim bulmak hem karakteristik özelliklerini ortaya koymak hem de değişimin altında yatan sebepleri açıklayabilmek için büyük çaba göstermişlerdi. Comte bunu metafizik dönemden pozitif döneme geçiş, Marx feodal toplumdan kapitalist topluma geçiş, Durkheim mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya doğru geçiş şeklinde ifade etmiştir. Bunun yanında Ferdinand Tönnies (Ferdinand Tönyes, 1855-1936) cemaatten cemiyete doğru bir değişim şeklinde tipolojiler yapmıştır.

Buharlı makinenin icadı ekonomik ve sosyal ilişkilerin değişmesine neden olmuştur.

On dokuzuncu yüzyıl Avrupası bilimde, teknikte, edebiyatta, sanatta, siyasi arenada birkaç yüzyıldan beri birbirini takip eden atılımların neticesi olarak insanlığın sürekli bir ilerleme içinde olduğunu düşünmeye başlamıştı. Gelişme ve ilerleme pozitif değer yüklü kavramlardı. Bilim ve sanatın ilerleyişi ile refahın ve lüksün arttığını, buna bağlı olarak da insan ilişkilerinde ve toplumsal değerlerde bir bozulma olduğunu söyleyen Jean-Jacques Rousseau (Jan Jak Russo, 1712-1778) gibi bazı düşünürler ve dünyanın sürekli olarak günah ve kötülük içinde kıyamete doğru yaklaştığını öngören dinî yaklaşımlar istisna tutulacak olursa o dönemde, insanlığın sürekli daha iyiye doğru gittiğini yadsımak mümkün değildi.

Daha teknik olarak söyleyecek olursak gelişme ve ilerleme, iki toplumsal sürecin gerçekleşmesine bağlı olarak kullanılıyordu. Bilginin çoğalması ve dolayısıyla insanın doğa üzerindeki denetiminin artması; bu aynı zamanda insanın üretim gücünün artması anlamına gelir. Bu terimler sanayileşme ve modernleşmeyi belirtmek, Batılı sanayi toplumlarını diğer toplumlardan ayırt etmek için kullanılıyordu.

Değişim her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir.
Değişim her zaman olumlu sonuçlar doğurmayabilir.

Bugün sosyolojik anlamda ilerleme kelimesi tamamen terk edildiği gibi gelişme kelimesi de daha çok hayat standardındaki iyileşme durumlarını ifade eder. Gelişmemiş, gelişmekte olan ve gelişmiş olan toplumlar şeklinde daha çok iktisadi duruma göre bir ayrım yapılsa da hayat standardından kastettiğimiz anlamda insani gelişmişlik ölçütleri farklıdır. Bu ölçütlerde ekonomik gelişmenin yanında eğitim ve sağlık imkânlarındaki iyileşme, ortalama insan ömrü, insan hakları,çalışma hayatı koşulları gibi konular dikkate alınır.

Bu kavramların yerini “değişme” kavramına bırakmasının altında birkaç sebep aranabilir. Özellikle Weber’le birlikte değerlerden arınmış bir bilim arayışı bu değer yüklü kavramların üzerinde tartışmalara neden oldu. Zira bilimsel ve teknik anlamda gelişmenin “iyi” olarak görülmesi, Batı dışındaki toplumların “geri” kabul edilmesi hep normatif yaklaşımlardır. Ayrıca mevcut durumun eskiye göre daha iyi olduğunu söylememiz de doğru olmaz zira her zaman yeni eskisinden iyi olmayabilir. Toplumsal açıdan görece daha kötü duruma da düşebilir. Gelişme ve ilerleme kavramları her zaman daha iyi duruma gitmeyi ifade ettikleri için her toplumsal değişiklik durumunda kullanılamaz. Buna bağlı olarak söyleyebileceğimiz ikinci sebep, Batı’daki toplumsal gelişmelerin istenilen sosyal tatmini sağlayamaması ve ilerlemeye karşı duyulan şüphedir.

Yorum yapın