Toplumsal Kurumların Yapısı ve Kurumsal Değişmeler

Her toplumda insanların ihtiyaçlarına göre birtakım kurumların daha fonksiyonel olduğu görülebilir.

Bunun yanında bir fonksiyonun belli bir kurum tarafından yerine getirilmiş olmasını da toplumların homojenlikheterojenliği belirler. İlkel toplumlarda birçok fonksiyonun aile ya da akraba topluluğu içinde yerine getirilmiş olduğu görülürken, daha başka bir çağda, dinin daha fonksiyonel bir görevde olduğu görülebilir.

Modern toplumlarda ise daha çok bir işbölümü ve uzmanlaşmadan bahsedilebilir. Ondan dolayı her alanda kendine mahsus bir kurum teşekkül etmiştir. Yalnız, bu kurumlar birbirini büyük oranda etkilerler. Bir kurumdaki herhangi bir değişimin diğer kurumlarda, o kurumla ilişkisine göre bir değişmeye sebep olduğu söylenebilir (Ergil, 1984, 196).

Her kurum birbiriyle ilişkili bir dizi yasalar, gelenekler ve göreneklerle, daha iyi bir ifadeyle bütünleşmiş kurallarla düzenlenir. Bir kurumu oluşturan temel ya da öz, bu karşılıklı bağlantılı kurallar topluluğudur. Kurumda yer alan bireylerin davranışları, bu kurallarla belirlenen kalıplar içinde biçimlenir. Mesela; yasama organı, seçmenlerin gizli oy, açık sayım ve eşit oy hakkı kuralları çerçevesinde birbirleriyle yarışan adaylar arasından beş yılda bir seçmiş oldukları üyelerden kurulu olan bir kurumdur. Yasama organının belli yetkileri bulunurken, belli yetkilerden ise yoksundur. Bir devlette yasama gibi, yürütme, yargı, polis, kamu yöneticileri vs. diğer organların iş paylarını da belirleyen bütünleşmiş kurallar dizisi, geniş anlamda siyasal kurumu oluşturmaktadır (Ozankaya, 1984, 141).

Kurumlaşmış olan şey, toplumda düzenin korunma biçimini ve yolunu belirleyen kurallar, gelenek ve göreneklerdir. Üyeler, yapılar, rozetler, bayraklar vb. araç gereçler ise bu kurallar topluluğunu simgeleme, temsil etme özellikleri ile kurumu göze görünür kılarlar. Bu nedenle insanların bu araç gereçleri ve nesneleri nasıl kullanmış olduklarına bakmak ve simgesel bir çözümlemede bulunmak önemlidir (Ozankaya, 1984, 141–142).

Her kurum kendine has bir karakter [davranış biçimi, seciye] geliştirmektedir. Kurumun oluşumunda belli amaç ve hedefler, kurumun oluşumuna katkıda bulunurken, zamanla bu amaçlarda değişim olur ve kurum yeni koşullara uyma yönünde bir değişim içine girer. Kurumun yapısındaki bir değişme, yeni koşullara uyum sağlamak suretiyle gelişimine ve karakterini korumasına veya gelişememesine ve yozlaşmasına neden olabilir. Değişmenin hangi yönde olacağı ise, belli bir yönde ağır basan toplumsal güçlerin etkinliğiyle açıklanabilir.

İnsan toplumları, daha az kurumlaşmadan daha çok kurumlaşmaya doğru bir gelişim göstermektedirler. Bu durum tabloda şu şekilde gösterilebilir (Ergil, 1984, 202).

İNSAN KÜMELERİNİN KURUMLAŞMA DÜZEYLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI

YAPISAL ÖZELLİKLERDAHA AZ KURUMLAŞMIŞDAHA FAZLA KURUMLAŞMIŞ
Kümenin yapısı ve örgütlenmesi alanındaKüçük ve yöresel, gevşek örgütsel yapı ve az sayıda resmileşmiş kuralBüyük çaplı ve yaygın; birçok kural içeren yükse düzeyde bürokratikleşme
Önder gözetimindeki etkileşim alanındaBirincil ilişkiler; tanışlar-arası iletişim, yönetenler (önderler) ile yönetilenler arasında pek az farkResmi görevliler ve üyeler arasında belirgin bir fark; otorite hiyerarşisi
 

Önderlik tipi alanında

Bir davaya duygusal bağlılık; önderler kendilerinin kutsal bir çağrıya uyduklarına inanırlar“Dava” ya da amaca ilişkin olarak işin gerektirdiği oranda ilgi; yerleşik uygulamalara ve geleneklere aşırı bağlılık
 

Üyelerin bağımlılığı alanında

Örgütsüzlüğün verdiği güçsüzlükle bireyler toplumun kendilerini birçok şeyden yoksun bıraktığına inanırlar; genellikle eleştiriye ve isyana yönelirlerNormlar ve değerler daha belirgin olduğu için, toplumsal yaşamı daha kolay benimserler; kendilerine sistemin koşulları içinde daha fazla olanak sağlamaya çalışırlar; uzlaşma ve uyuşmaya yatkındırlar

Her kurum, üstlendiği işleri yerine getirebilmek için, üyeleri arasında bir işbölümü yapar ve bu amaçla türlü iş paylaşımını bu amaçla türlü iş paylaşımını tanımlayan kurallar oluşturur. Mesela; ailede baba, anne, çocuk, büyük baba, büyük annenin bulunması ve her birine belli bir görev ve sorumluluğun verilmiş olması. Yine aileler arası ilişkilerde kan bağlılığı ya da dünürlüğün bulunması belli bir işbölümünün varlığını göstermektedir (Ozankaya, 1984, 142).

Kurumlar durgun değil dinamik [devingen] bir nitelik taşırlar ve belli değişimlerden geçerler. Bir kurumdaki herhangi bir değişim bir başka kurumda da bir değişimin yaşanmasına sebebiyet verebilir. Kurumsal değişmeler genel olarak üç biçimde görülebilmektedirler. Bunlar;

1)-Temel toplumsal işlevlerin yeni bir içerik ve öz kazanması ve değişik biçimlerde yerine getirilmesi.

Örneğin, teokratik siyaset kurumunun yerini laik bir siyaset kurumuna bırakması.

2)-Bir kurumdaki bunalım ya da etkin işleyiş durumunun öbür kurumların işlevlerini yerine getirişini etkilemesi. Örneğin, ekonomik kurumdaki bunalım ya da bolluk durumunun ailede doğumları azaltması ya da arttırması.

3)-Bir kurumun kimi işlevlerinin başka kurumlarca üstlenilmesi. Örneğin, Aile kurumunun bazı işlevlerini okul, işyeri, meslek dernekleri, sinema, tiyatro, spor alanlarının yerine getirmesi (Ozankaya, 1984, 142–143).

Özellikle çağdaş toplumlarda sık sık karşılaşılan bir durum, bir toplumsal kurumun bir bireyden bekledikleri ile bir başka kurumun aynı bireyden beklediklerinin çelişkili olması durumudur. İşyerinin bireyden beklentileri ile aile kurumunda babalık ya da annelik konumunun beklentileri çeliştiğinde buna rol çatışması denir. Toplumlar, böyle durumlarda, kurumlardan hiçbirini gözden çıkaramayacaklarına göre, bu değişik kurumların beklentilerini birbirine uyarlamaya çalışmalıdırlar (Ozankaya, 1984, 143).

Yorum yapın