Yeni Arayışlar Geronto Tarihi ve Geronto Sosyolojisi

Gerontoloji Yunanca “gérōn, géront”, “ihtiyar” ve “logie”, “bilim” anlamına gelir. Dolayısıyla gerontoloji yaşlılığın bilimi anlamına gelmektedir. Yaşlılarla yapılan tarih çalışmalarına Geronto-Tarih veya Gerontolojik tarih denilir.

Yaşlıları bilgi kaynağı olarak gören çalışmalara genel bir ad olarak sözlü tarih denilmektedir. Bu noktada geronto tarih ile sözlü tarihin aynı şey olup olmadığı hususunu açıklamak gerekmektedir. Thompson’a göre sözlü tarih, çeşitli toplumlardan ve kültürlerden insanları dinleyerek, hatıralarını, deneyimlerini kaydedip yorumlamaktır (2006: 23).

Ingram ise görgü tanığı ile onu dinleyen kişinin belirli kurallara göre maziye dair derinlemesine yaptıkları mülakat olarak tanımlıyor sözlü tarihi (2003:52-53). Bununla birlikte Kyvig ve Marty sözlü tarihi, “…tarihi olaylarla ilgili birinci elden bilgiye sahip kişilerden elde edilen bilgiyi kaydetmenin ve bunu toplam tarihsel bilgiye eklemenin bir yolu…” (2011:73) olarak tanımlamaktadır.

Geronto tarih, sadece yaşlılara odaklanmasıyla sözlü tarihten ayrılır. Fakat yine de sözlü tarihten ayrı düşünmek imkansızdır. Sözlü tarih ile geronto tarihçilik çift yumurta ikizleri gibidir. Biri olmadan diğerini düşünmek imkânsız gibidir. Her iki tarihçilikte yaşlıları “yaşayan belgelerolarak görür ve tanımlar. Onların tecrübelerini tarih yazımına dahil eder. İki tarih arasındaki farkı nitelik olarak değil, demografik bir fark olarak belirtmek gerekir.

Geronto-Sosyoloji ise yaşlı insanlarla sosyolojik bir amaç için yapılan görüşmelere denir. Buna sözlü sosyoloji demekte mümkündür. Buna göre her yaşlı bir zamanlar toplumsal yapının belli noktasında bulunmuş olduğundan sosyal yapı  hakkında bilgi sahibidir.

Sosyal gruplarda, kurumlarda görev almıştır. İşbirliğinde bulunmuştur, rekabet etmiştir, otoriter davranmıştır, siyasete katılmış, normlara uymuş yada karşı çıkmıştır. Toplumsal yapının içinde doğumdan itibaren bizatihi bulunmuş, deneyimlemiştir. Bu nedenle resmi belge ve istatistiklerde yer almayan bilgileri yaşayarak öğrenmiş, hafızasına kaydetmiştir. Sosyolojiyle ilgili tüm konularda hafızada saklı tutulan bu bilgiyi toplamak için sözlü sosyolojiden yararlanılır. İster kır, ister,  kent, ister sanayi veya başka bir sosyoloji dalı olsun sadece yazılı belgelerle anlaşılabilecek gibi değildir. Mesela Çekmeköy’ün sosyal ve sınıfsal yapısını, toplumsal değişimini resmi verilerle anlamak imkansızken sözlü sosyoloji ile muazzam bilgiler edinilmiştir. 1950’lerde küçük bir köy iken bugün büyük bir kent olan Batman’ın toplumsal değişimi yazılı kaynaklarda renksiz ve sınırlı, sözlü kaynaklardaysa çeşitli ve zengin şekilde anlatılmaktadır. Bir geronto sosyolog için yaşlıların bilgilerini hesaba katan sözlü sosyoloji olmadan yapılan açıklama ve genellemeleri zengin, çeşitli ve doyurucu kabul etmek güçtür.

Bir hususu daha açıklıkla belirtmek gerekir ki geronto sosyoloji ile yaşlılık sosyolojisi farklı şeylerdir. Yaşlılık sosyolojisi, yaşlanma olgusunu sosyolojik boyutlarıyla araştırmak iken, geronto sosyoloji bilimsel metoda uygun şekilde yaşlı kişilerle toplumsal konular hakkında görüşmeler yaparak bilgi toplamak anlamına gelir. Yaşlılık sosyolojisi sosyolojinin bir dalı, geronto sosyoloji toplumsal konularda yeni bir araştırma tekniğidir.

Geronto tarih ve geronto sosyoloji sosyal bilimlerin en eski biçimidir. Geronto sosyoloji, bir Fransız entelektüeli olan Comte ortaya çıkmadan daha önce vardı ve sosyolojinin en eski biçimiydi. İnsanlar geçmişten beri geronto sosyolojiye değer vermişlerdi. Avcı- Toplayıcı toplumlarda toplumsal tecrübe ve bilginin kaynağı yaşlılardı. Klan toplumlarında da yaşam hakkındaki bilgilerin edinildiği kaynak klanın yaşlılarıydı. Hatta en yaşlı insanlar klanın en bilgesi kabul edilir, klanın yönetimi ona verilirdi. Klan içerisinde ve farklı klanlar arasında yaşlıların daima saygın ve özel bir mevkisi vardı.

Antik Yunan, Roma, Mısır, Hint, Çin, Mezopotamya toplumlarında yaşlıların üstün tutulduğu bilinmektedir. Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacip’in Divan ve Kutadgu Bilig eserlerinde Türk toplumunda yaşlıların bilgeliğinden, yol göstericiliğinden övgüyle bahsedilirdi. Yine Dede Korkut’un bilgeliği, yol göstericiliği, zekiliği bilinmektedir. Aksakal dedikleri yaşlıların tecrübe ve bilgilerine itibar edilirdi. Heredot’tan (1973) başlayarak Evliya Çelebi, Aşık Paşazade gibi ünlü tarih simaları yaşlıların yol göstericiliğini esas almış, yazdıkları eserlerde yaşlıları toplumsal bilgi kaynağı olarak görmüş ve anlamışlardır. Eserlerindeki pek çok ayrıntıyı edindikleri yaşlılara duydukları minneti ifade etmişlerdir.

Cumhuriyet’ten sonra Halkevlerinin gerek geronto tarih ve gerekse geronto sosyoloji çalışması yaptıkları biliniyor. Danacıoğlu, (2008) Halkevlerinin yaşlıları bilimsel belge olarak gördüklerini, yaşlıları kapsayan bir dizi derleme faaliyeti gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir. Ankara’da Ülkü, İstanbul’da Yenitürk, İzmir’de Fikirler dergileri çok sayıda folklor çalışmaları, masallar, halk inançları, öyküler, fıkralar,    etnografik    incelemelerini    Halkevleri    bünyesinde    gerçekleştirmişlerdir. Halkevleri dışında Türk Ocakları, Köy enstitüleri gibi kurumlar da geronto tarih ve geronto sosyoloji çalışmalarında bulunan kurumlar olarak akla gelir.

Eröz  (1977),  Giyik  (1992),  Aydın  (1992),  Gezik  (2000),  Çem  (1999-2009),

Aksoy (2007), Sarı(2007), Sılan (2010a), Araz (1995), Kutlu’nun (1987) çalışmalarında geronto tarih ve geronto sosyolojiye başvurdukları bilinir. Örneğin Kutlu’nun “Şavak” göçer toplumu ile ilgili bilgilerinin 5/1’i yazılı kaynaklardan oluşmaktayken geri kalan 5/4’ü sözlü kaynaklardan edinilmiş sözlü sosyolojidir. Yaşlılar olmadan Şavak toplumu hakkındaki yazılacak bütün eserlerin eksik yönleri olacağı muhakkaktır.

Gittikçe artan sayıda taraftar toplamaya başlayan geronto tarih ve geronto sosyoloji ne zaman ve neden önem kaybetmiştir? Danacıoğlu, bu branşların önem kaybetmesini bilimin 19.yüzyılda “nesnelliğe”, belgeye dayanmaya” başlamasının pozitivist gerekçelerle meşrulaşması çabalarına girişilmesiyle sözlü  kaynak  kullanımının dışlandığını ve böylece önem kaybettiğini belirlemiştir (2008). Bununla birlikte ne geronto tarihe ne de geronto sosyolojiye dayalı bilim anlayışı hiçbir zaman tam anlamıyla ortadan kaybolmamıştır. “Sorbon’da Langlois ve Seignobos Tarih Çalışmalarına Giriş el kitabında (1898) ‘Tarihçi belgelerle çalışır. Belgelerin yerini hiçbir şey tutmaz. Belge yoksa tarih yoktur.’ diyecek kadar konuya ödünsüz yaklaşanlarda (Sarı, 2007:38)”kopuşun çizgilerini büyük oranda kalınlaştırmıştır. Bununla birlikte “20.yüzyılla birlikte tarih giderek siyaset merkezli olmaktan toplum merkezli olmaya doğru kaydı. Antropoloji, Sosyoloji gibi disiplinlerin Annales gibi akımların etkisiyle tarih, sosyalbilim yönelişli bir aksa oturdu(Danacıoğlu, 2008:2). Ve böylece “belgelerin yerini hiçbir şey tutamaz” anlayışının yerini Bade’nin (Thampson,1999:24) ifade ettiği gibi“[h]içbir yazarın yazdıklarına bağlı değilim, kendi bildiklerimin yanı sıra gerçekleri bilen ya da hatırlayan sayısız güvenilir tanığa güveniyorum” şeklinde geronto tarih ve geronto sosyoloji lehine bir paradigma değişikliği almaya başladı.

Danacıoğlu (2008:77) tarihçinin arşiv ve malzeme ile olan ilişkilerine “Tarihçinin mutfağının ağırlıklı malzemesi kâğıttır” şeklinde eleştirir. Sosyologlar içinde aynı eleştiri geçerlidir. Gerçekten de pozitivist felsefe sosyal bilimlerde egemenliğini kurduktan sonra birkaç çağ boyunca bakış açısı bu olmuştur. Yaşlıların hafızalarındaki sözlü bilgiler sırf yazıya aktarılmamış, arşivlere ve istatistiklere girmemiş  diye  araştırma  süreçlerine  dâhil  edilmemişlerdir.  Ancak  yakın    dönemde gelişmeye başlayan “sosyal tarihçilik” maziyi araştırma mutfağının yaşlı insanolabileceğini ileri süren bir fırsat yaratmıştır. Tarih ve sosyoloji arşivlerden yazılabilir, bu doğru olabilir ancak aynı ölçüde doğru kabul edilebilecek bir başka şey de yaşlıların “yaşayan belge” olarak görülüp görülemeyeceklerinin sadece bir bakış açısı meselesi olduğudur. Eski kuşaklar için yaşlılar önemli bir belge ve bilgi kaynağı  olarak  görülmüş ve onların hafızalarını bir başvuru kaynağı olarak değerlendirmekte sakınca görmemişlerdir. Öyleki, Ahmed bin Hambel, Şafii, Ebu Hanife, Tirmizi, Hz. Ali, Müslim, Buhari’nin eserlerinde de sözlü kaynakların mühim bir yer tuttukları okuyan herkesçe bilinmektedir Buhari, Müslüm gibi hadis bilginleri hadislerin toplanmasında yaşlı bilgelerden destek aldıklarını belirtmişlerdir. Eski kuşaklar için değerli olan bu  araştırma tekniğinin faydaları pekala günümüzde niçin yararlı olmasın.

Yeni kuşak antropologlar ve tarihçilerin belli ölçülerde kullandıkları bu tekniği sosyologlarda öğrenmeli ve kullanmalıdır. Geronto sosyoloji bugün kendini tekrar eden ve öğrencilerin ilgisini kaybetmiş sosyoloji için bir kurtuluş kapısı olabilir. Artık çok az öğrenci kendi bölümüne karşı duyarlı ve ilgili. Sosyolojiye ait birtakım kuramlar ve sürekli ezberletilen tanım ve isimlerden usanma noktasına gelmiş günümüz öğrencileri kendilerini sosyolojinin içinde bulamıyorlar. Uzak memleketlerdeki üç asır önceki bir takım toplumsal yapı ve ilişkileri öğreniyorlar fakat sokağındaki, mahallesindeki, ülkesindeki yarım yüzyıl önceki toplumsal yapı ve ilişkileri bilmiyorlar. Kendi ülkesinin, toplumunun sosyolojisini bilmeden mezun oluyorlar. Bu yüzden öğrencilerin sosyoloji derslerine karşı ilgi ve beklentileri düşüktür. Derslere olan ilgi ve beklentiyi arttırmak için sosyoloji bölümleri yaşlılarla çalışmayı merkezine alabilir. Örneğin norm konusu işlenirken sınıfa bir yaşlı getirilip onun dönemindeki normlar hakkında bildiklerini anlatması daha gerçekçi ve ilgi çekici olacaktır. Öğrenciler, yaşlılardan toplumsal yapı, toplumsal yapıdaki farklılık ve çelişkiler, sınıf biçimleri, gelenek, görenekler, sosyal ilişki üslupları ve biçimleriyle ilgili tanık olduklarını dinleyebilir. Sözlü sosyoloji, monoton ve yapay görünen sosyoloji derslerini zengin ve samimi kılabilir.

Sosyologlar toplumsal olayları anlamak istiyorsa sözlü sosyolojiye başvurmalıdırlar. Çünkü toplumsal boyutları olmayan hiçbir tarihi olay yoktur. Her tarihi vakanın içinde meydana geldiği toplumsal bir ortam ve koşul vardır. Vakaları ortaya çıkaran toplumsal koşulları anlamadan vakayı anlamakta mümkün değildir. Bütün toplumsal olgu ve olaylar    yazılı olmadığında sözlüdür. Sözlü sosyolojide en iyi yaşlı kuşakların hafızlarından derlenebilir. Tek mesele bu formasyonu gençlere kazandırmaktır.

Yorum yapın