Artuklularda Din ve Devlet

Artuklular, Sökmen’in Hısn Keyfa Beyliği (1101-1231), İlgazi’nin Mardin Beyliği (1108-1409) ve Belek’in Harput (Hısn Ziyâd) Beyliği (1113-1134) gibi ayrı beylikler halinde kurulmuş siyasal yapılanmalar olup tek bir devlet çatısı altında birleşememişlerdir.

Haçlılara karşı cihadıyla meşhur olmuş ve İslam dünyasında hayranlık uyandırmış İlgazi ve Belek gibi Beyler, Artukluları kendi otoriteleri altında toplamış olsalar bile devletin bünyesinde hukuki bir birlik meydana getirememişlerdir. Burada, eski Türk devletlerinde var olan siyasal egemenliğin şehzadeler arasında taksim geleneğinin bir şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz.

Bu gelenekte hanedan, üyelerinin ortak malı addediliyordu. Aslında bu durum, bilindiği gibi Osmanlı Devleti’ne kadar sürmüştür (Turan, 1980: 200-201; Köprülü, 1997: 621). Artukoğullarının, başlangıçta aşiret kültürüne dayalı hakimiyet ve ilişki biçimine sahip olduğunu görmekteyiz. Göçebe Türk kabileleri üzerinde büyük nüfuz sahibi olan Artukoğulları, siyasal güçlerinin artması ve halkimiyet alanlarının genişlemesine paralel olarak gittikçe aşiretçilikten uzaklaştıkları görülebilmektedir. Mardin, Hısn Keyfa, Amid ve Halep gibi büyük ve zengin merkezlere yerleştikten sonra yavaş yavaş Artukoğulları siyasal teşekkülünün eski aşiret mahiyetinden kurtulduğu ve yalnız göçebelere değil, yerleşik ve şehirli unsura dayandığı söylenebilir. Bu süreçte Selçukluların yüksek hakimiyetini ve Abbasi halife-sultanlarının ruhani nüfuzunu teorik olarak kabul etmekle beraber Artukoğullarının artık bağımsız bir siyasal teşekkül mahiyetini almış gibi hareket ettikleri de görülebilmektedir (Köprülü, 1997: 621).

Artuklulular, çeşitli zamanlarda Büyük Selçuklular, Atabegler, Eyyubiler, Türkiye Selçukluları, İlhanlılar ve Memluklulara tabi olmuş olup daha çok emir, melik ve meliku’l-umera ünvanlarını kullanmışlardır. Fakat Gazan Han’ın II. Necmeddin Gazi’ye sultanlık ünvanını verdikten sonra resmen bu ünvanla tanınmışlardır (Turan, 1980: 201). Artuklu hükümdarları, Kutbuddin, Necmuddin gibi İslamî içerikli ünvanların yanı sıra İslamiyet öncesi Türk ünvanlarından Alp, Sagun, İnanç, Kutluğ ve Yabgu gibi eski Türk unvanlarını da kullanmışlardır. Bunların dışında Pehlivan-ı Cihan, Hüsrev-i İran gibi ünvanlar da kullanmışlardır (Köprülü, 1997: 622; Sevim, 1991b: 417; Alptekin, 1992: 189). Genel olarak denilebilir ki Artuklular, daha çok Büyük Selçuklu Devleti’ne tabi olduklarından, devlet teşkilatı, müessesesi ve idare tarzı Selçuklulara benziyordu.

Gerçekten de Artuklular’da adlî, malî, askerî, siyasî ve idarî yapılanma Selçuklu yapılanmasının bir devamı gibidir, hatta bir numunesidir. Denilebilir ki devlet idaresinde Artuklular Selçukluları örnek almışlardır. Saray teşkilatında da aynı durum söz konusudur (Köprülü, 1997: 622). Din eğitimi de resmen aynı şekilde Selçuklularda olduğu gibi Ehl-i sünnet merkezli olarak düzenlenmiştir.
Artuklularda adliye işlerine kadılar bakardı. Kadılar, verdikleri hükümlerde oldukça serbesttiler. Dâru’l-Adl olarak adlandırılan adliye teşkilatının baş kadısına Kadı’l-Kudâd denilirdi. Baş kadıya bağlı diğer kadılar adlî, hukukî ve şerî işlere nezaret ederlerdi. Ordu içinde de askerî kadılar vardı.

Artuklular, manevi otorite olarak Halife’ye bağlıdırlar, ama kendi alanlarında aslında İslamî prensipler doğrultusunda toplumu idare ederler. Artuklularda yönetime gelen hükümdar, Selçuklularda olduğu gibi toplumun temsilcileri konumunda bulunan kişi ve zümrelerden biat alır. Artuklular, yönetimleri boyunca Ehl-i Sünnet çizgisine bağlı kalmaya ve o çizgiyi yaymaya özen göstermişlerdir. Selçukluları izleyerek Sünniliğin heterodoks inanç ve gruplar karşısında

İslam toplumlarında egemen olması için mücadele etmişlerdir. Denilebilir ki Artuklu Beyliği, meşrûiyetini temelde dinden sağlayan bir siyasal yapılanmaya (Okumuş, 2003b) sahiptir. Elbette diğer İslam devletlerinde olduğu gibi örf de devlet yönetiminde önemli bir yer tutar; fakat örfün de son tahlilde İslam’a uygunluğu aranır.
Artuklular, hükmettikleri yerlerde devlet olarak bağlı oldukları İslam dinine önem vermiş, camiler yaptırmışlar; hem Müslümanların haklarını gözetmiş, hem de Müslüman olmayanlara

adaletle yaklaşmaya çalışmışlardır. İslam düşmanlığı söz konusu olduğunda ise cihad mefkuresi ile hareket ederek Müslümanlara saldıranlara karşı savaşmışlardır (Turan, 1980: 201). Artuklular, Haçlı savaşlarına katılarak Hıristiyan dünyasına karşı önemli başarılar elde etmişlerdir. Haçlılarla mücadelede Artuklular önemli bir yere sahiptir (Hasan, 1988: 106-107).
Artuklularda hükümdarlar, Selçuklu ve diğer Türk İslam devletleri gibi Cuma günleri toplumla buluşma noktası olarak diğer bazı devlet erkanı ile birlikte Cuma namazlarına gitmişlerdir. Bilindiği gibi örneğin Selçuklularda da hükümdarlar, Cuma namazlarına merasimle iştirak ederlerdi. Merasim Emir-i Mahfil tarafından düzenlenirdi. Kadılar, alimler, emirler ve bir takım devlet adamı da bu törene katılırdı (Alptekin, 1992: 363). Bu tür bir davranışın o zaman için devletle inanan toplum arasındaki ilişkilerde önemli sembolik anlamı olduğu açıktır.

Yorum yapın