Günümüzün Din Sosyolojisi, dini artık Aug. Comte örneğine göre bir kültür gecikmesi (Retard de Civilisatioıı) tipi olarak almamaktadır.
Dinin doğuşunu tek bir sebebe bağlamak isteyen (Monocaurnl) her teşebbüs artık bir çıkmaz yol olarak kabul edilmektedir. Din bugün için daha çok toplumun fonksiyonel bir ön şartı olarak düşünülmekte ve dinle toplum arasındaki karşılıklı etkiler üzerinde önemle durulmaktadır. Bu münasebetle belirtelim ki, gerek dini tam olarak tanımlamak ve gerekse onun toplumun fonksiyonel ön şartı olduğunu ispat etmek oldukça güçtür.
Din Sosyolojisine karşı din çevrelerinde beslenen güvensizlik hemen hemen ortadan kalkmıştır. Öte yandan aşırı derecede idealist olan ve ferdiyeti ortadan kaldıran görüşler de hemen hemen silinmiş gibidir.
Din Sosyolojisinin temel konularından biri, dinin birleştirici görevidir. Toplumsal düzen problemleri yalnız başına iktidarla çözülecek türden değildir. Ortaklaşa bir değer sisteıni bunun ikinci bir ipotezidir. Din, gerek değer ve normlara anlam vermek ve böylelikle fert üzerinde baskı yapma ve grupları meydana getirme bakımından gerekse yer yüzünde karşılaşılan hayal kırıklıklarını ve kırgınlıkları dünya ötesi bir düzenle manalandırma ve bir denge kurma bakımından şüphe yok ki, bir toplumun birleşmesine esaslı bir şekilde hizmet etmektedir. Fakat dinin hu birleştirme görevini ne dereceye kadar yerine getirdiği sorusu bugünkü durumda kesin olarak cevaplandırılamaz.
Din, bilinçli olarak, din mensupları arasında bütünleyici ve birleştirici bir rol oynar. Buna karşılık dine bağlı orta tipte insanlar doğrudan doğruya dini değerlerin etkisi altında değildirler. Bugün genel geçerlikte kutsal tören ve değerlerden söz edilemez. Birbirleriyle bağdaşamayan yeni değer ve norntlar meydana gelmiştir. Bu yeni ölçülerde Hristiyanlığın ve diğer evrensel dinlerin çok eski fikri değerleri kutsal dışı mana değişikliklerine uğramıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde nicelik bakımından kilise bağlarının artışı hu durumda hiçbir değişiklik yapmamıştır. Kilise bağlarının hu artışı demokratik yaşayışın eşdeğer sembolleri olarak ortaya çıkmıştır. Bunlar aşırı bir liiyikleştirme sonucu olarak belirmiş ve muhtevasız bir inanışa inanış (Belief in Belief) olarak çoğu zaman ortaya çıkmışlardır. Bütün hunlar pragmatik olarak yer yüzü barışın hizmet etmekte ve ünlü din adanılan da onların propagandasını yapmaktadırlar.
Bir zamanlar yeni ekonomi sistemlerinin esas itibariyle din etkisi altında bulunmalarına karşılık bugün hu sistemler geniş ölçüde dini bağlardan kurtulmuş ve din de kendi kabuğuna çekilmiş veya özel alemine itilmiştir. Böylece tersine dönen hu türlü süreci bir çok alanlarda izlemek mümkün olmuştur. Burada dinler genel niteliklerdeki görevlerini kaybetme karşılığı özel (specifique) bir alana çekilmiştir.
Bu arada din bağlarının gittikçe gevşemekte olduğu söylenebilir. Bunun bir çok sebepleri vardır: önemlileri şunlardır: bir defa Devletin din üzerindeki deneti kalkmış ve bu suretle Devletin hu konudaki aldırışsızlığı karşısında yurttaşlar dinle ilgilenmez olmuşlardır. İkinci sebep, toplu göçlerdir. Göçler, grupların toplumsal köklerinden koparak şehirlere yerleşmesine, sosyalizmin yayılmasına ve dolayısıyla din bağlarının gevşemesine yol açmıştır. Bununla beraber geri kaldığı iddia olunan dini teşkilat (Avrupa kilise teşkilatı) bu toplumsal değişmeler içinde ulusal niteliğini korumaya çalışmıştır.
Öte yandan dinin de toplumu parçaladığı ileri sürülmektedir. Fakat hu konu sosyolojik yönden pek az deşilmiştir. Günümüzde açık çatışma ve çarpışmalar yerine yer altı faaliyetleri ve gizli gerginlikler hüküm sürmektedir. Çok kuvvetli topluluk şuuruna sahip olan dini, mezhebi ve menseki azınlık gruplarının merkezin hasklanndan kurtulması, çatışmalan bir kat daha arttırmıştır. Bu durum karşısında büyük dini kitleye mensup bir çokları imtiyazlarını kaybetmek endişesine düşerlerse büyük anlaşmazlıklar ortaya çıkar ve hu da çatışmaları alevlendirir.