Kurumlar Ağı

Kültür ve toplumun sürekliliği için, temel kurumların karşılıklı bağımlı işleyişinin koordine edilmiş ağı son derece önemlidir.

Hiç bir kurum kendi başına var olamaz, her bir kurum çeşitli derecelerde diğerlerini etkiler ve diğerlerinden etkilenir. Temel ve yardımcı kurumlar, kişi ve gruplarca oynanan sosyal ilişki ve roller yoluyla birleşirler (Fichter, 1990, 116).

Kurumların karşılıklı bağımlılığı çeşitli biçimlerde gösterilebilir. Örneğin; büyük, karmaşık ve sanayileşmiş bir toplumda ekonomik kurumların düzenli işleyişinin zayıflaması, diğer kurumlar üzerinde ciddi etkilerde bulunacaktır. Bunun en açık tarihsel örneği önemli bir ekonomik krizdir. Ekonomik krizler, kişilerin içinde yaşadığı diğer kurumsallaşmış rollerinin tarzlarında değişmeye yol açar. Aynı şekilde aile yaşamı veya siyasal kurum kalıbındaki önemli değişmeler de diğer kurumları ciddi olarak etkiler (Fichter, 1990, 116).

Kurumlar arası bu sıkı bağımlılık yüzünden zaman zaman bir yardımcı kurumun hangi temel kuruma bağlanması gerektiği sorusunu cevaplandırmak güçleşir. İnsan, toplam bir kişilik olduğu için, davranış kalıpları çeşitli kurumlarla çakışır. Temel ve yardımcı kurumların iç içe girmelerinin bir örneğini spordan verebiliriz. Sözgelimi, atletizm sporunun bazı formları hem boş zaman değerlendirme hem de ekonomi kurumuna girebilecek yardımcı kurumlardır. Öte yandan aynı spor formları eğitim ve din kurumunun yardımcı kurumları olarak da görülebilir (Fichter, 1990, 116–117).

Bu karmaşıklığa daha pek çok örnek vermek mümkündür. Bütün bu örnekler, hiç bir sosyal grubun, saf olarak sadece tek bir kurumun kalıplarını kullanmadığını gösterir. Bir dini grup öncelikle din kurumunun işlevini izler, ama bu grup aynı zamanda çocukların eğitimi, dinlenme, para toplama ve harcama gibi diğer kurumsallaşmış işlevleri de yerine getirirler. Aynı biçimde devlet de bir yandan siyaset kurumu olarak işlevde bulunurken, bir yandan da aile, ekonomi, eğitim ve diğer kurumların gelişimini hızlandırıcı işlevlerde bulunur. Bu örnek bize hiçbir kişi veya grubun saf olarak siyasal olamayacağı gerçeğini gösterir (Fichter, 1990, 117).

Kurumların kültür ağı içinde yan yana bulunmalarına ve bir diğerlerine zorunlu olarak bağımlı olmalarına karşın, yine de birbirleriyle her zaman armoni [uyum] içinde bulunmuş oldukları söylenemez. Karşıt amaçlı veya en azından bir dereceye kadar uyumsuz olan çeşitli kurumsallaşmış kalıp örnekleriyle her zaman karşılaşılabilir. Bu uyumsuzluğun basit bir örneği ekonomi ve din kurumlarında görülebilir. Ekonomik kurumun birincil amacının kâr sağlamak, din kurumunun da birincil amacının Tanrı ve insanlığa hizmet uğruna kendi çıkarlarından vazgeçmek olarak belirlendiği bir toplumda yaşayan bir kişi eğer her iki kurumda da beklenen rolleri oynamaya çabalarsa sonunda bir düzensizlik ve karışıklığın ortaya çıkma ihtimali vardır (Fichter, 1990, 117).

Sosyal kişinin her kurum içindeki pek çok alternatif kalıp arasından seçim yapabileceği doğru olmakla birlikte, kişi yine de en standart ve onaylanmış kalıpları seçme eğilimindedir. Onaylanmış baba ve koca kalıplarını benimseyip gerçekleştirmekte olan bir erkek kolaylıkla yoksul kiracılardan aşırı kira istemeyi “iyi iş” olarak değerlendirebilir. Bir din adamı yanındaki insanlarla birlikte bir başka temel veya yardımcı kurumun içinde yer alabilir. Kurumlar arası bağın, bireylerin davranışlarına yansıyan bu zayıflıkları her zaman bireylerce açık seçik bir biçimde anlaşılmayabilir. Ancak şu veya bu kurum çerçevesinde onaylanmış olmaları ve beklentilere uymaları yüzünden de davranış kalıpları olarak kullanılabilmektedirler (Fichter, 1990, 117).

Bir toplumdaki belli başlı gereksinimlerin her birini başlı başına karşılayan kurumlar bulunmakla birlikte, bunlar söz konusu gereksinimleri yerine getirmede tek başlarına sorumlu değildirler. Örneğin; aile kurumunun bir bölüm işlevlerini okulun, ekonomik ve siyasal kurumların, dinlenme-eğlenme kurumlarının da yerine getirmekte olduğu görülmektedir (Ozankaya, 1984, 142).

Yorum yapın