Kurumların İşlevleri

Grup yaşamındaki kişilere kurumun ne derece etkili olduğunun ortaya çıkması için öncelikli olarak birtakım ön değerlendirmeler yapmak gerekmektedir.

İlk olarak, bir kurumun nesnesi ve amaç itibariyle grubunkiyle aynı olduğu söylenebilir. Ekonomik, dinsel ve siyasal gruplar; kültürün kurumsallaştırdığı ekonomik, dinsel ve siyasal amaçlar için bir çaba sarf ederler. İkinci olarak, grubun yerine getirmiş olduğu işlevler, kişiler tarafından kalıplaşmış tarzlarda oynanan kavramsal ve dışsal etkinliklerdir.

Kişiler, günlük yaşantılarındaki sosyal rol ve ilişkilerinde kurumun temel içeriği olan bu etkinlikleri gerçekleştirirler. Üçüncü olarak, kurumsallaşmış hedefler ve kalıplaşmış etkinliklerden başka bir de, tüm kurumlar toplumdaki kişiler için belli genelleşmiş birtakım işlevleri yerine getirirler (Fichter, 1990, 112).

Burada söz edilen konu sadece kurumların genel işlevleri olmaktadır. Kurumların işlevleri, bireyler ve gruplar üzerindeki etkilerine göre ele alınmış olduğunda, kurumların işlevlerinin olumlu ve olumsuz olmak üzere ele alınabilir. Kurumların olumlu işlevleri, gruplarda yüksek düzeyde bütünleşme ve koordinasyonun oluşmasını sağlar. Kurumların olumlu işlevleri şöyle sıralanabilir:

1)-Kurumlar, kişilerin sosyal davranışlarını kolaylaştırırlar. Toplumun düşünce ve eylem tarzları; birey topluma girmeden önce büyük ölçüde planlanmış ve düzenlenmiştir. Kişi, şeyleri nasıl yapacağını öğrenmek veya keşfetmek için zaman ayırmak zorunda kalmamaktadır. Çünkü kişi “nasıl” sorusunun yanıtlarını sosyalizasyon süreci içindeyken öğrenmiş ve bu davranış tarzlarına alışmıştır. Kişinin pek çok davranışını akıldışı veya otomatikleşmiş gibi görürüz. Çünkü davranış kurumsallaştırılmıştır (Fichter, 1990, 112).

2)-Kurumsallaştırılma işlevinin bir sonucu olarak kurumlar, bireylere hazır yapılmış sosyal rol ve sosyal ilişki formları temin ederler. Temel rol ve ilişkiler, -bu rol ve ilişkiler insan ürünü olsa bile- bireyler tarafından “keşfedilmemiş”tir. Pek çok örnekte kişi, başkalarıyla ilişkisinde ve rollerin oynanmasında hangi davranışın kendinden beklendiğini bilir. Kurumlar bireye, bireyin kendi özel yetenek ve dileklerini geliştirebileceği, önceden var olan roller temin ederler. Birey; işletme yöneticisi, hukukçu, eş, basketbol oyuncusu vb. rollerde neyin olacağını ve neyin beklendiğini bildiği için, kendini rolün oynanmasına uydurmayı başarır. Bu; özünde, rolün kurumsallaştırıldığı anlamına gelir (Fichter, 1990, 112).

3)-Kurumlar, toplam kültürün istikrarlılığı ve eşgüdümü için birer ajan olarak da hizmet ederler. Süreklilik, sağlamlık, dayanıklılık insan davranışlarını istikrarlı ve uyumlu hale getiren kurumlar sayesinde sağlanır. Kurumsallaşmış düşünme ve davranma yolları insanlar için bir anlam ifade eder ve bir güvenlik aracı sağlar. Kişilerin büyük çoğunluğunun onayladığı normal ve uygun roller haline gelirler. Dinamik kültürlerdeki kurumların öğeleri değişebilirken, temel kurumlar istikrar ve dayanıklılık içinde var olmalarını sürdürürler.

4)-İstikrar işleviyle yakından bağlantılı bir gerçek de, kurumların davranışları kontrol etme yönelimleridir. Kurumlar, toplumun sistemli beklentilerini içerirler. Kurumlar var olduğu için, kişiler diğer kişiler arasındayken nasıl düşünüp davranması gerektiğini bilir. Grup davranışı genellikle bilinçaltında sürekli yinelenmelerle düzenlenir. Bir planlama gereksinimi doğduğunda da normal prosedürün doğrusu, kurumlardan kolaylıkla araştırılıp bulunabilir. Birey ve gruplar için kurumlara uymak, kurumlardan sapmaktan daha kolaydır. Kurumların sadece var olmaları bile, sosyal baskı yoluyla, olası sapkın grupların davranışlarının düzeltilmesinde etkili olur (Fichter, 1990, 113).

Kurumların bu olumlu işlevlerinin yanında olumsuz birtakım işlevlerinden de bahsedilebilir. Hiçbir kültür tüm parçalarıyla, herkesin optimum [en elverişli durum] düzeyde kazançlı olmasını sağlayacak biçimde işlemediğinden, kurumların işleyişinde belli güçlüklerin doğması kaçınılmaz olur. Kurumların olumsuz işlevleri şöylece sıralanabilir:

1)-Genel kurumların temel olumuz işlevi, zaman zaman sosyal ilerlemeyi engellemelerinde ortaya çıkar. Kurumlar, sosyal davranışın koruyucusu ve sürdürücüsü oldukları için, katı olma ve değişmeyi önleme eğilimindedirler. Bu tutuculuk iki katlı bir işlev gösterir. Kurumlar, bazen bir davranış kalıbını, o davranışla temsil edilen değerin modası geçmiş olsa bile korurlar. Öte yandan bazen de, kişilerin çoğunluğunun dışsal davranışı ile oldukça uyumsuz olan sosyal değerleri korurlar (Fichter, 1990, 113).

2)-Kurumlar, bazen bireylerin sosyal kişiliğini engellemeye de yol açarlar. Kültüre uymayan, kültürdeki kurumların kontrolüne karşı çıkmaya kalkışan kişiler acayip olarak görülür. Bu kişiler, kurumların kendilerini katı bir biçimde sakinleştirmesine izin vermeye pek istekli olmadıkları için, uyumsuz olabilirler. Bu kişiler, kısa sürede şu veya bu çeşit bir sapkın kişi olurlar; reform hareketlerine katılır, suç davranışlarına kalkışır veya başkalarının kültürel olarak anormal gördükleri bir biçimde davranırlar. Mutlak bir bireysel özgürlük hiçbir toplumda yoktur. Ancak, kişisel engellemelerle, bireyciliğin yüce bir ideal olarak tanındığı, fakat aynı zamanda kurumların insanları uyuma zorladığı yerlerde sık sık karşılaşılır (Fichter, 1990, 113).

3)-Olumsuz işlevlerden bir diğeri ise, sosyal sorumluluğun karıştırılmasıdır. Tümüyle moda dışı olan eski davranış tarzları zaman zaman bazı bireyleri sıkar ve reform gerektirir. Ancak, hiç kimse bu davranış tarzlarının değiştirilmesi sorumluluğunu almazsa yaşamalarını sürdürürler. Sorumluluk karışmasının kanıtı; kişiler “sistem”den yakınmaya başladıklarında veya davranışlarını yerleşik alışkanlılara bağlayarak haklı çıkarmaya kalkıştıklarında açıkça ortaya çıkar. Bir kurum, kişiler üzerinde haksızlık yapabilir, ancak kurumun uzun bir geçmişinin bulunması kurumu adeta haklı kılar. Bazı durumlarda ise, değişmeden korkan kişilerin, yerleşikliğin rahatsızlığını ve uygunsuzluğunu kabul etmeyi yeğledikleri görülür (Fichter, 1990, 114).

Bunun yanında kurumların açık ve örtülü birtakım işlevlerinden de bahsedilebilir. Toplumsal kurumların açıkça amaçlanmış işlevleri yanında, amaçlanmış olmayan, öngörülmediği halde ortaya çıkan işlevleri ya da etkinlikleri de olabilmektedir. Mesela; okulun açık işlevi okur-yazar, yurttaşlık bilincine sahip, mesleği olan bireyler yetiştirmek olarak sıralanabilir. Okullar bu işlevlerinin yanı sıra, amaçlanmış olmamakla birlikte “çocuk ve ergin nüfusu çalışma yaşamının dışında tutmak”, “bireyler arasında arkadaşlık bağlarını oluşturmak” vb. gibi işlevleri de yerine getirebilmektedirler (Ozankaya, 1984, 142).

Yorum yapın