İman ve Öğretinin Birleştirme Gücü (Le Pouvoir integrant de foi et doctrine)

Konu dinin cemaat üyelerini birleştirip kaynaştırarak tek parça bir bütün yapmasını ve bunu kolaylaştıran ve güçleştiren şart ve araçları inceleme olduğuna göre, dini tecrübenin çeşitli anlatımlarının (iman, ibadet ve cemaat) ne dereceye kadar hu birleşme ve kaynaşmaya yardım ettikleri sorulabilir.

Kesin anlamdaki dini tecrübe, kutsal terimlerle buyrulmuş ve bildirilmiş, tapınma törenleriyle anlatılmış ve son olarak pratik alanlarda uygulanmıştır. Başka deyişle dinin özü, buyruk, kulluk ve topluluktur.

Benzeri sosyolojik etkiler kutsal geleneklerin geçerlikte olduğu her  yer ve zamanda gözlemlenebilir. İlkel toplumlarda. masal ve efsanelerin dile gelmesiyle grup kaynaşır ve birleşir. Kutsal bilim ya kehanet ve vecize olarak bireysel bildirilerle yahut vahiy ve ilham değerini taşıyan  hitap  ve  kitaplarla açıklanır. Böylece kutsal demeçleri işitmek için kulaklarını ve gerçek imanı (la vraie foi) duymak ve anlamak için  kalp  gözlerini açanlar  birleşir ve kaynaşırlar. Bu kutsal çağrılara cevap vermeyenler ise din  kadrosu  dışında kalırlar.

Doktrin, daha önce birleşmiş olan grubu, teşkilatlanmaya götüren ilk teşebbüstür. Öğreti (doktrin) ya sistematik efsane ve masal şeklinde ya  da inak (doğma) olarak katılaşmış kanunlar halinde tartışmalı olarak  ortaya çıkar. Din konusunda gerekli tanımlar yapılsa ve inaklar katılaşarak kanunlaşsa hile yine hu tartışmaların sonu gelmez.  Çünkü  temel  tecrübenin gizli kalan muhtevasını anlamak ve hunu içten gelen şüphelere, dıştan gelen saldırılara karşı korumak ve savunmak isteği tarih boyunca devam edegelmiştir.

Bu tartışmalar sonunda bir yandan yer ve yaradılıştan, huy  ve soydan, gelenek ve görenekten ileri gelen fikir ayrılıkları, öte yandan temel tecrübenin yorumunda ortaya çıkan değişik görüş ve anlayışlar üstün değerdeki vaiz ve tefsirci,  yorumcu  ve  İlahiyatçılar  etrafında  bazı  mezhep,  mektep ve tarikatların doğmasına yol açar. Dini grubun daha çok kaynaşması ve birliğin daha çok kuvvet bulması, günah çıkarmalar ve sembollerin formül haline getirilmesi sayesinde gerçekleşir. Dini cemaat aynı tecrübeye bağlı kimselerin dayanışmasını ifade ve isteklendirme amacını güden İman sembollerini formülleştirmek yoluyla kendi birliğini kuvvetlendirir. Yeni dilde inak denilen doğma veya doğmatik sözü bazı çevrelerde bir kötüleme formülü olarak menfi bir değer ve anlamda kullanılır. Bu dogmatiktir, deyince değiş

Mahalli şöhreti olan İlahiyat okullarının iman ve öğreti konusunda korkunç denecek derecede büyük etkileri vardır. Mısırda Heliopolis, Hindistanda Dakshineshvara, Japonyada Mount Hiei böyledir. Bu okullar gerek doktrinin gelişmesi ve gerekse, geniş anlamıyla dini birlik üzerinde büyük etkiler yapmışlardır.

Bu türlü sosyolojik bütünleme ve kaynaşmaların politik anlamları olacağını söylemek hiçte mübalağalı sayılmaz. Eski Çağdaki Yakın Doğu, Japonya ve Meksika gibi imparatorlukların tarihi hunu ispat eden misallerle doludur. Bir dini cemaatte sözünü geçiren önder ve öğreticiler çevresinde toplanan muhtelif grupların tartıştıkları öğreti ve olayların çeşitli olması yalnızca fikir, teoloji ve felsefenin gelişmesine yol açmakla kalmaz, aynı zamanda toplum hayatı için büyük bir önem taşır. Dinler Tarihinde bu konuyu aydınlatan pek çok belge ve kanıtlar vardır. Pythagore, Empedocle, Eflatun ve Plotinus gibi büyük gnostik üstatlar ve Hinduizmdeki Shankara, Ramanuja ve Rama krishna; Japon Budizminde Honen  Shinran ve Nichiren  gibi ilahiyatçı  filozoflar   kendilerinden   sonra   gelenler   ve   genel   olarak   din kardeşleri   üzerinde   çok   büyük etkiler  yapmışlardır.

Yorum yapın