Cemil Meriç’in Sosyolojiye Yaklaşımı

Cemil Meriç, bir bilim adamı yahut sosyolog edasıyla yaklaşmaz sosyolojiye. Ondan sosyolojinin bilimsel özellikleri, mahiyeti, içeriği, yöntemleri, yaklaşımları, temel meseleleri, teorik yönelimleri üzerine cevaplar beklemek boşunadır. O daha çok sosyolojinin deyim yerindeyse siyaseti ile ilgilidir.

Bir bakıma ‘sosyolojinin sosyolojisi’ni gerçekleştirme niyetindedir. Derdi sosyolojinin bilimsel kimliğine ilişkin araştırmalar yapmak değildir. Sosyolojinin bilimselliğinden öte, oturduğu zemin, gerçekleştirdiği rol ve işlevler üzerine eğilmektedir. Sosyoloji karsısında eleştirel bir tavır alması da bundandır. Onda bir bilim adamı yahut sosyolog olarak değil denemeci ve entelektüel olarak konuşmanın rahatlığı ve çoğu zaman keskinliği görülür.

Modern dönemin kendine özgü şartlarında ortaya çıkan sosyoloji, ona göre Batılı bir bilimdir. İçinde doğduğu toplumun etkisini üstünde taşımaktadır. O toplumun siyaseti, bakış açısı ve tavrıyla yoğrulmuş bir hali vardır. O dünya adına konuşur, o dünyanın meşruiyetini sağlamaya dönük görevler üstlenir. Bir ‘buhranın çocuğudur’ sosyoloji (Meriç, 1998: 177), yani “endüstriyel toplumun çocuğudur. Bir demystificitiondur, yani insan düşüncesine hürriyet getirir, sacre (kutsal) tanımaz” (Meriç, 2004: 193). Bir buhran çocuğu olan sosyoloji, sanki bu buhranı bir kader gibi yüklenmekte ve ömür boyu taşımakla cezalandırılmaktadır. Buhran onun alnına bir damga vurmuş ve bu damga hiçbir zaman onun alnından silinmemiştir.

Kaderi gibi adı da kötüdür bu bilimin yani adında bile hayır yoktur! “Sosyoloji düşünce dünyasına Comte’un armağanı; melez bir kelime, bahtsız bir kelime ama tapulu; 1830’da doğmuş, sosyal fizyoloji, sosyal fizik gibi rakiplerini unutturmuş ve zorla kabul ettirmiş kendini” (Meriç, 2003: 331). Belli bir dünya şartlarında oluşan ve bastan o dünya adına konuşan sosyolojiden tarafsız kalması beklenemez. Meriç de bunu defalarca tekrarlar. “Ne kadar objektiflik iddia ederse etsin, sosyoloji çok çabuk ideoloji olabilir. Sosyolojinin en büyük keşiflerinden biri, bir ideoloji olabileceğini kabul etmesidir” (Meriç, 2004: 210). Aslında “kimse tarafsız değildir ve tarafsız bir sosyoloji de yoktur” (Meriç, 2004: 19). Çünkü “her sosyolog bir davanın, bir dünya görüsünün adamıdır” (Meriç, 2004: 109). Eğer sosyolojiyi ve sosyoloğu bastan kendi şartları çerçevesinde tanımlayacak olursak, sosyolojiden, sosyologdan tarafsız olmasını isteme gibi bir hakkımız da olamayacaktır.

Batı toplum tarihinin özel zamanlarının bir ürünü olan sosyoloji, belli bir misyonla toplum çözümlemesi gerçekleştirmektedir. Böylesi durumlarda sosyoloji, toplum hakkında ileri sürdüğü görüşlerin, büyük hakikat olarak kabul edilmesini beklemektedir. Kutsalı tanımayan ve yeni bir dünyevî dil olarak gerçeklesen sosyoloji bu yönüyle, bilimsel bir faaliyetten çok yeni bir ‘teoloji’ olarak öne çıkmaktadır. Bu durumda “mevcut düzenin müdafaasını üzerine alan yeni bir teoloji” (Meriç, 1998: 177) olan sosyolojinin bir diğer özelliği de ‘yeni ideoloji’ (Meriç, 1995: 183) olmasıdır.

Batı sosyolojisinin modern çağın teolojisi yahut ideolojisi olduğu tezi, sosyolojinin bir misyonla tanımlanmasına bakıldığında bir karsılık bulabilmektedir. Çünkü sosyoloji, modern toplum sorunlarının çözümüne kendini adamış ve bu çözümünün ancak kendisi tarafından bulunabileceğine katî surette inanmış bir bilimdir. Bu yönüyle yeni düzenin baskıcı bir dilini de temsil edebilmektedir. Ancak bu misyonun eleştirildiğini, yeni sosyoloji görüşlerinin ortaya çıktığını hatırlatmak gerekir. Ayrıca böylesi bir misyon üstlenme halinin de sürekli olup olmadığı, evrensel bir kaide olup olmadığı da sorgulanmayı gerektirmektedir.

 

Yorum yapın