Din Toplum İlişkileri

G.Kehrer’e göre din ve toplumun karşılıklı ilişkileri, din sosyolojisinin asıl inceleme alanını oluşturmaktadır.

Aynı zamanda din, incelenip araştırılması en zor konular arasında yer almaktadır. İşte işin bu zorluğu ve karmaşıklığı, birbirinden farklı birçok yaklaşım tarzının ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Örneğin R.Otto ve P.L.Berger’in de içinde yer aldığı bir görüşe göre din olgusunun ancak bir kısmı bilimsel olarak araştırılabilir. Çünkü onun ilahî, kutsal ve sırlı boyutunun sosyolojik olarak incelenmesi imkansızdır.

Zira böyle bir çaba en azından sağlıklı sonuçlar vermeyecektir. Dolayısıyla toplumsal olayların sadece görünen boyutu ile ele alınması, doğru bir yaklaşım olarak kabul edilmemektedir. Nitekim aynı görüşü paylaşan Mc. Guire, “dine sosyolojik olarak bakılmasını engelleyen önemli bir husus, dinin kutsallığı, öylesine derin saygı uyandıran şahsi bir mesele olmasıdır” demektedir.

Wach, din-toplum ilişkilerini inceleyen kimsenin bu iki alanla ilgili yeterli ve köklü bir bilgi birikimine sahip olması gerektiğini söyler. Buna ilave olarak, bu ilişkilerin belirli bir zaman dilimi içerisinde ele alınmasının ya da sadece bazı dinlerin göz önüne alınarak değerlendirme yapılmasının hatalı olacağını belirtir.

Diğer yandan din ve toplum ilişkilerini ele alan çok farklı yaklaşım tarzları bulunmakla birlikte, onları iki kategoriye ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisine göre din,topluma şekil vererek sosyal yapıyı oluşturur. İkinci görüş ise tersine dinin toplum veya çevrenin bir ürünü olduğunu ileri sürer. Bu görüşlerden her biri iki faktörden sadece birini öne çıkardığından tutarlı ve isabetli görülmemiştir. Halbuki modern bilimsel anlayış, bu iki fenomenden sadece birisinin aşırı derecede öncellenmesini kabul etmez, bunun yerine karşılıklı etkileşimi esas alır. Bu bağlamda Bilgiseven’in, “çünkü sosyal realite, tek bir faktörün değil, birden fazla faktörlerin değişken olarak rol oynadıkları bir realitedir” ifadesi bu hususu gayet güzel bir şekilde özetlemektedir.

Yorum yapın